Vitrin

Hakikat bir Güneştir O da kendini gizledi

İSMET PAŞA GERÇEKLERİ 4 02 Nisan 2010

Filed under: Gizlenen Atatürk — Maxtouch @ 23:27
Tags: ,

Bu şekilde hiç beklemediği bir şekilde Başbakanlık’tan alınıp yerine İktisat Vekili Celal Bayar getirilince, çok şaşırdı!.. Tekrar eski sünepe haline döndü.

İsmet Bozdağ bir eserinde ATATÜRK’le İsmet’in 3. büyük ve son kavgasını da uzun uzun anlatır… Aynı asansöre gülerek binen ikili, kavgalı çıkarlar!.. Çünkü İsmet içerde “Çalışırken içmiyorsunuz. Bu sağlığınıza iyi geliyor. Vazifeden ayrıldığıma seviniyorum” demiş… ATATÜRK te, bu ifadeyi “Ben Başbakan iken bütün işleri ben yapardım, sen keyfine bakardın… Celal Bayar gelince, onun beceriksizliğinden dolayı hükümet işleri ile ilgilenmek durumunda kaldın!” manasına almış… korkunç sinirlenmiş!.. İsmet’i, “Sen hangi işi benim desteğim olmadan hak ettin?” diyerek çok kötü benzetmiştir!..

İsmet, derhal pişman olmuş,“Beni siz yarattınız!.. Siz olmasaydınız, ben bir hiçtim” diye yaltaklanmıştır ama, ATATÜRK artık onu defterden tamamen silmiştir!..

ATATÜRK’ün bu toplantıdaki:

– “Ben başvekillere değil, DEVLET’imin, MİLLET’imin işlerine yardım ediyorum… Bu işleri bir yere kadar İsmet Paşa götürür; bir yerden sonra Celal Bey taşımaya başlar… Hiç kimsenin kerameti kendinde görme hakkı yoktur!.. BİR DEVLET ADAMI, KERAMETİ KENDİSİNDE GÖRMEYE BAŞLADI MI, DEVLET ADAMLIĞINI BİTİRDİ DEMEKTİR!”

sözleri bütün DEVLET ADAMLARI’na ibret olacak niteliktedir!..

ATATÜRK, İsmet’in başbakanlıktan ayrıldıktan sonra rahat durmıyacağını bildiği için kendisine Londra Büyükelçiliği’ni teklif ettirmiştir… Tevfik Rüştü red cevabını getirince de,“Hımm, demek bizimle uğraşacak,” demiştir!.. Gerçekten de İsmet adını unutturmamak için çeşitli oyunlara girişmiş, mesela Hipodrum’a at yarışı seyretmeye gidip halkın arasına oturmuş, halk ta bu tevazuyu (!) görünce kendisini alkışlamıştır!.. ATATÜRK, bu olayı da “İsmet Paşa’yı ben bilirim, bizim zayıf anımızı kollayacaktır,” diye değerlendirmiştir!..

İsmet, başvekil olduğu 14 yıllık dönemde, hem başedemediği yolsuzluklara karşı donkişot gibi çıkışlar yaparak puan toplamış; hem de bu yolsuzlukları yapanların kendilerini “ATATÜRK’ün yakını” olarak göstermesini kullanıp, onun adını lekelemiştir!..

ATATÜRK son yılında, İsmet tarafından cezalandırılmış Hasan Rıza Sayak, Nuri Conker, Kılıç Ali, Şükrü Kaya, Tevfik Rüştü ve Başbakan Celal Bey’in bulunduğu bir toplantıda Bayar’a seçimlere ne kadar kaldığını sormuştu… Bayar’ın,“Daha biraz vakit var, ama siz ne derseniz o olur,” demesi üzerine gözlerinin içine bakarak, “Yapabilir misin?” demişti!..

Seçimlere daha 1.5 yıl vardı… ATATÜRK’ün amacı bir erken seçimle hem İsmet’i, hem de onu tutan Refik Saydam ve avanesini ekarte etmekti!.. Ne yazık ki bu plan gerçekleşmemiştir.

İsmet Paşa, özellikle 1938′de ATATÜRK’ün hastalığı sırasında bir sürü dolaplar çevirmiş, bunların farkına varan ve onu artık ülke için tehlikeli gören ATATÜRK, yanına çağırmış; İsmet korkusundan gitmemiştir!..

ATATÜRK ölüm döşeğinde; kendi yapamadığı işi, yani bu adamın ortadan kaldırılmasını, VASİYET etmiştir!.. Emrinin yerine getirileceğinden emin olarak da, İş Bankası’ndaki hisselerini İsmet’in çocuklarına bırakmıştır… Yetimlik çekmesinler diye!.. Şükrü Kaya bu konuda şöyle der:

– “ATATÜRK, kendi yerine İsmet İnönü’nün geçmesini memleket için tehlikeli görüyordu!.. Biz de o kanıdaydık… ATATÜRK bu düşüncesini Bayar’a açıklamıştı!..” (İsmet Bozdağ, Bitmeyen Kavga)

Bu konuda çok rivayet vardır…ATATÜRK kendisinden sonraki durumu ilk değerlendirmesinde:

– “Ben hasta yataktayım… Celal Bey de hasta, yatıyor… Fevzi Paşa’nın da şekeri var… Ne olacak, bilmem!”

demiştir… Kılıç Ali bu konuda “ATATÜRK’ün söylediği sözler arasında bu iki isimden başkasından bahsetmemesi, o zaman hepimizin dikkatini celbetmişti,” der…

Bu arada, ATATÜRK’ün yaveri Salih Bozok, bir mektupla ATATÜRK’e siroz teşhisi konduğu sırrını İsmet’e duyurdu… Mektubun bir yerinde de “Ne tedbir alınır, bilmem” diyordu… ATATÜRK bu mektubu öğrenince fena halde hiddetlendi!.. Bozok’u çağırıp, “İsmet Paşa’ya neden benden bahsediyorsun?..Bunun mânâsı nedir?..Bu hareketini hiç beğenmedim,” diyerek azarladı.

5 Eylül 1938′de ATATÜRK durumu bir kere daha değerlendirerek şöyle demişti:

“Evvelâ akla İsmet paşa gelir… Fakat nedense umumun sempatisini kazanamadığı görülüyor!.. Bir de Mareşal Fevzi Çakmak var… Kimse ile münazaa halinde değildir… Bu itibarla bence Devlet Başkanlığı için en münasip arkadaş odur.”

Hasan Rıza Soyak bu konuda şöyle yazar:

– “Söylediklerinden anladım ki, ATATÜRK İsmet Paşa’nın tenkide tahammülsüzlüğü, hoşgörü hassasını yetersizliği, gerek Hükümet, gerekse Parti başında selahiyet ve mesuliyet sahibi arkadaşlarının yetki ve haklarına lüzumu kadar, hatta bazen hiç itibar etmiyerek her işi yalnız kendi arzu ve fikirleriyle yürütmeye çalışmasını beğenmemekte; memleketi o zamanlar Avrupa’da mevcut ŞEF idarelerine götüreceğinden endişe etmektedir!.. Belliydi ki, bir süre önce Recep Peker’in Avrupa seyahatinden döndükten sonra Parti kongresinde teklif edilen nizamname ve programın FAŞİST esaslarını unutmamıştı.” (Hasan Rıza Soyak, ATATÜRK’ten Hatıralar)

– “İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı’na geçer geçmez, hiç bir ciddi sebep ve lüzum olmadan kendisini MİLLİ ŞEF ve partisinin değişmez başkanı ilan ettirmesi ve bu hali uzun süre devam ettirmesi, derin ve uzak görüşlü BÜYÜK ADAM’ın endişelerinde ne kadar haklı olduğunu ispat etmiştir!..”

ATATÜRK’ün İsmet Paşa’nın mülevves vücudunu ortadan kaldırmaya kesin karar verdiğini gösteren bir başka olay da şudur:

ATATÜRK’ün kendisini müteaddit defalar çağırmasına rağmen gitmekten korkan İsmet, nihayet zorla götürüleceğini düşünerek yola koyulur… İstasyona gidip kompartımana yerleşir. Ancak Dr. Refik Saydam “Olmaz Paşam! Gidemezsiniz!.. Görmüyor musunuz, sizi öldürecekler!.. Eğer israr ederseniz, lokomotifin önüne yatarım” der… İsmet bunun üzerine vazgeçer… (İsmet Bozdağ, Bitmeyen Kavga)

İsmet ise olayı şöyle anlatır:

– “Beni İstanbul’a götürmek için Şükrü Kaya ve onun tertibinde ansızın bir gayret belirdi… Ben de istiyordum. Fakat Şükrü Kaya tertibindeki bu gayret, yakın arkadaşlarımın dikkatini celbetti… Kat’iyen bırakmadılar!.. Onlar haklı ve isabetli çıktılar!..” (İsmet İnönü, Hatıralar)

Acaba hangi hususta haklı çıktılar?.. ATATÜRK’ün artık kendine HAYAT HAKKI bile tanımadığında mı?..

Ne var ki, sinsice ATATÜRK’ün kuyusunu kazan İsmet, daha önce anlattığımız gibi Parti’yi ve Meclis’i istediği gibi teşkil etmişti!.. TOPAL OSMAN gibi başını ATATÜRK yoluna adamış biri yoktu ki, emri yerine getirsin!..

1937′de GÖREVİNDEN ALINMASINDAN SONRA yeni bir SEÇİM de yapılmadığı için, ATA’nın ölümünden sonra ipleri hemen eline geçirmiş, bir terör ortamı kurmuş; ve büyük ekseriyetle Cumhurbaşkanı seçilerek paçayı kurtarmıştır!.. Bu operasyonda 1.Ordu Kumandanı Ali Fuat Cebesoy’un büyük etkisi olmuştur. Ali Fuat Paşa, bazı kimseleri, bu arada Mareşal Fevzi Çakmak’ı ziyaret ederek örtülü şekilde tehdit etmiş, İsmet’in Cumhurbaşkanlığı’nı sağlamıştır!

1938′de İsmet’in paçayı kurtarması demek, 35 yıl daha memleketin başına dert olması demekti!..Öyle de olmuştur… Başta Şükrü Kaya olmak üzere bu olaya şahit olan kişilerin hatıraları da çalınmış, satın alınmış, yok edilmiş, gerçekler gözlerden uzak tutulmuştur!..Harp Tarihi arşivlerindeki belgeler tahrif ve imha edilmiştir!..

İsmet kısa zamanda gerçek yüzünü ortaya koymuş, Avrupa’daki “diktatör yöneticiler” modasına hemen kapılmış ve kendisini “milli sef” ilan ettirmiştir!..(26.12.1938).

Düşünün bir kere!.. Haçik namlı, TÜRK olmadığını ima eden biri, TÜRK MİLLİ ŞEFİ!.. Bu milliyetsizin MİLLET’e neler ettiğini anlatmaya dil yetmez!..

İsmet göreve gelişinin hemen arkasından paralardan ATATÜRK resmini kaldırttı, kendi resmini koydurdu!.. Kendi heykellerini diktirdi. ATATÜRK’ün hiç yapmadığı bir şeyi başlattı…Bayram törenlerini heykeller önündeki saygı duruşlarına çevirdi!.. Böylece gerçek ATATÜRKÇÜ anlayış ve düşünceyi unutturup, anlamsız seromonileri “atatürkçülük” diye yutturdu!..

İsmet Paşa TÜRK OCAKLARI’na kayıtlı idi!.. Duyan da onu ateşli bir TÜRKÇÜ sanır… Halbuki ATATÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ’ni hiç uygulamadığı gibi, milliyetçilere de etmediği eziyet kalmamıştır!.. Onları tabutluk denilen hücrelere kapatmış, işkenceden geçirmiştir… Üstelik bu kişiler hiç bir terör olayına karışmadıkları, herhangi bir olay çıkarmadıkları halde!

TÜRKİYE, 2. Dünya harbine kadar bütün dünya devletleri ile normal siyasi münasebet kurmuş, ancak bir ittifak içinde yer almamıştı… Sovyetler Birliği ile dosttu… Balkan Paktı ve Sadabat Paktı ile de komşularıyla olan ilişkilerini düzene sokmuştu… TÜRKİYE’nin kendine BATI’da müttefik araması, İsmet Paşa’nın tercihidir, ATATÜRK’ün değil!.. Sovyetler ile arasının bozulmasına sebep İsmet Paşa’dır, ATATÜRK değil!..

Stalin 28.6.1945′de TÜRKİYE’den toprak talebinde bulundu… Buna göre Kars ve Ardahan Sovyetler’e verilmeli ayrıca Boğazlar’da kontrol hakkı tanınmalıydı… 1925 TÜRK-Sovyet saldırmazlık anlaşmasının yenilenmesi için bu hususlar şart koşulmuştu!.. İsmet Paşa bunun üzerine BATI ile yakınlaşmış, yeni kurulan Birleşmiş Milletler Teşkilatı’na girmi; ancak esas ittifakı 1951′de NATO’ya giren Menderes kurmuştur… Menderes 1949′da kurulmuş olan NATO’ya alınmak için 1.7.1950′de, yani ayağının tozu ile Kore’ye asker göndermişti!..

İsmet 1939′da başlıyan 2. Dünya Savaşı ile bocalamaya başlamıştı… Dönemin Fransız Büyükelçisi, TÜRKİYE’nin Mayıs 1939′da dahi BATI’ya yönelik bir ülke olmadığını şu sözlerle anlatır:

– ” Paris’tekilerin İnönü’nün Avrupa işlerine sırtını çevirmiş, sadece Sadabat Paktı’na önem vererek ülkesinin Arap dünyası ile ilişkiler kurmaya çalıştığını ileri sürmelerine üzülürdüm.”

Bilindiği gibi Sadabat Paktı, 1937′de ATATÜRK tarafından BATI’ya karşı arkamızı emniyete almak için kurulmuştu… Yani o tarihte dahi BATICILIK yoktu!..

Ne yazık ki, Fransız Elçisinin yukardaki sözleri sarfettiği günlerde, General Weyland’ın ziyaretinden sonra, Fransa ve İngiltere ile anlaşmalar imzalandı… Alman elçisi Von Papen “TÜRKİYE bu anlaşmalardan vazgeçerse, veya şartlarını hafifletirse, Ankara’yla bir saldırmazlık paktı imzalayacaklarını, hatta İtalya’nın elindeki bazı EGE ADALARI’nı bize vereceklerini” bildirdi… İsmet, bu teklifi reddetti!

Biz bu tavrı “peşin bir hata” olarak yorumlarız… Eğer bu teklif kabul edilseydi, BATI’ya karşı elimizde bir başka koz olacaktı… Nasıl Almanlar BATI ile anlaşmamızı önlemek için tavizler vermiş iseler; BATILILAR da Almanya ile yakınlaşmamamız için belki bize BATI TRAKYA’yı, belki MUSUL, HALEP’i teklif edeceklerdi!.. (12)

29.5.1937′de bağımsız olan HATAY’ın TÜRKİYE’ye katılması, 12.6.1939′da gerçekleşti… TÜRKİYE buna karşılık İngiltere ve Fransa ile deklarasyon imzalıyarak, adeta bütün kozlarını oynamış oldu… Böyle peşinen İNGİLTERE ve FRANSA güdümüne girmek, TÜRKİYE’deki ilk BATI’YA YÖNELİŞ hareketidir!..

Sovyetler ile aramızda 1921 yılında yapılan anlaşmalar ve 1925 Saldırmazlık Anlaşması vardı… Sovyetler BATI ile yapılmış olan bu acele deklarasyonlara bozuldular, ancak harp bitene kadar tepkilerini göstermediler.

İsmet’in 2. Dünya Harbi politikasını “çok ustaca” bulan Şevket Süreyya dahi, bu konuda şöyle der:

” Bu deklarasyonlarda Türk-İngiliz, Türk-Fransız ittifaklarına gidileceği belliydi… Ama aynı zamanda yürürlükte olan Türk-Sovyet anlaşmalarının da paralel hale getirilmesi lazımdı!.. Yani aynı anda bir TÜRK-SOVYET İTTİFAKI’NA GİDİLMEDİĞİ TAKDİRDE, TÜRKİYE’NİN MADDİ VE MANEVİ KANATLARINDAN EN ÖNEMLİSİ AÇIKTA KALABİLİRDİ!” (2.Adam, 2. Cilt sf.121)

Ruslar aramızdaki miadı dolmuş anlaşmaları Mart 1939′da tek taraflı feshetmişlerdi ama, Ağustos 1939′da yenilerini imzalamak için başvurdular… Dışişleri Bakanı Saraçoğlu 25.9.1939′da Moskova’ya gitti… Ancak Alman ve Ruslar’ın Polonya’yı işgali, Rus gündeminde daha ağır basmıştı. Saraçoğlu’nu bir ay oyaladılar… Ruslar durumun açıklığa kavuşmasını bekledi… Çünkü Polonya işgali ortaya bir Alman-Rus ittifakı çıkartmıştı.

Hep bize “sabırlı, temkinli, kafasında kırk tilki dolaşır da, hiç birinin kuyruğu bir diğerine değmez” diye tanıtılan İsmet; her nedense acele etti!.. Heyetin Moskova’dan dönmesini bile beklemeden, 19.10.1939′da İngiltere ve Fransa ile ÜÇLÜ İTTİFAK diye bilinen anlaşmaları imzaladı!.. (13)

Üçlü İttifak ilk andan itibaren menfi tepkiler ile karşılaştı, hiç bir zaman normal ve aksaksız işlemedi!.. Harp boyunca Almanlar’ın, Ruslar’ın, hatta “müttefikimiz” İngiltere ve Fransa’nın baskılarına vesile teşkil etti!.. Açıkçası başımıza bela oldu!.. (aynı eser, sf.126)

Bizce İsmet idaresindeki TÜRKİYE’nin savaş boyunca yaptığı tek doğru hareket vardır… O da, Balkan Paktı’na girmeyen Bulgaristan’ı, Yunanistan’a (Batı Trakya) saldırdığı takdirde TÜRKİYE’nin hareketsiz kalmıyacağı konusunda uyarmasıdır!.. Aynı uyarı İtalya’ya da yapıldı… Selanik’e girdiği takdirde TÜRKİYE savaşa katılacağını açıkladı… (1940) Bu, TÜRK menfaatlerine uygun bir tavırdı.

Kısa bir süre sonra Bulgaristan Almanya-İtalya ittifakına katıldı… Ancak bunun üzerine Sovyetler bize başvurup 1925 Saldırmazlık anlaşmasının yürürlükte olduğunu, hatta TÜRKİYE Almanya ile savaşa girerse, tarafsız kalacaklarını bildirdiler.

Yani Sovyetler’i safımıza çekme imkanı tekrar belirdi!.. Ama İsmet bunu değerlendiremedi… Almanlar Bulgaristan’a girince, Sovyetler bizimle yeni bir Saldırmazlık Anlaşması imzaladılar. (24.3.1941) Nisan ayında İstanbul’un tahliyesi hazırlıkları başladı… Bu arada CHP grubunda bazıları “Niye Almanlar safında harbe girmiyoruz?” diye feryat ediyordu!..

TÜRKİYE, 1941 yılında, Almanya ile de saldırmazlık anlaşması imzaladı, ama bu tavır müttefikleri ve özellikle Amerika’yı kızdırdı… Bize yaptıkları yardımı kestiler… Eğer İngiltere-Yunanistan safında savaş girersek daha çok yardımda bulunacaklarını vaadettiler!.. Almanlar da bizden “gizlice Irak’a silah ve malzeme göndermelerine izin vermemizi” istiyorlardı.

Bu anlaşmadan 4 gün sonra Almanya, Sovyetler’e saldırdı… Bu da Sovyetler’i BATI ile müttefik yaptı… İsmet, bunun, TÜRKİYE için getireceği felaketi önceden hesap edemediği için, Sovyet-Alman savaşında tarafsız kaldığını belirtti!.. Ruslar istediğinde, Boğazlar’ı başka gemilere kapatamıyacağını söyliyen İsmet; şimdi Ruslar’ın yardımına koşmak isteyen İngilizler’e, Amerikalılar’a Boğazlar’ı kapattı!.. Bunun üzerine İngilizler güneyden, Ruslar kuzeyden İran’ı işgal ettiler ve yardımın Basra üzerinden Rusya’ya ulaşmasını sağladılar… Tabii Stalin bunu da unutmadı!.. Harp sonrasında TÜRKİYE’ye çok yüklendi. Toprak talepleri bu yüzdendir.

Halbuki Amerika da Ruslar’a yardım edeceğini açıklamış, böylece bir BATI-RUS ittifakı oluşmuştu… TÜRKİYE’nin Rusya’ya yardımdan kaçınması, onu hem BATI’nın hem Sovyetler’in hasmı haline getiriyor, Almanlar’ın safına atıyordu!.. Böyle bir hata, en kötü OSMANLI idaresinde dahi yapılmamıştı!..

Aslında savaşın kaderi belli olmuştu… Napolyon nasıl Rusya’da mağlup olmuş ise, Hitler de soğuğa yenilecekti!.. Bizce TÜRKİYE bu dönemde tarafsızlığını değil, tavrını koyarak hem BATI’dan, hem Sovyetler’den, hem de Almanya-İtalyan ittifakından çok şey koparabilirdi!.. Ve sadece Boğazlar’ı açma-kapama karşılığında!.. Ama her zaman olduğu gibi İsmet gene yanlış safta idi, yanlış işler yapıyordu.

Japonlar Pasifik’te azgınlaşınca, Amerika İngiltere ile Atlantik Beyannamesi’ni imzaladı… Bu hem Amerika’nın kendi içine kapanık siyasetinden vazgeçmesi, hem de NATO’nun temelinin atılması demekti.

 

Yorum bırakın