Vitrin

Hakikat bir Güneştir O da kendini gizledi

Kırkpınar’ın Namlı Pehlivanları 17 Temmuz 2010

Pehlivanlarin Piri Hazret-i Hamza Veli

 

   
Beyit: Biz sünneti terk etmeyiz.
 

 

Allah Allah İllallah

erler çikti meydana,
biri birinden merdane,
biri ak, biri kara
Mevlam her birine kuvvet vere.
bu meydan er meydanidir,
nice koç yigitler bu meydandan geçti,
aci tatli suyun içip göçtü
atlar gibi tepisin,
aslanlar gibi kapisin
ya Muhammed, ya Ali

Pehlivanlarin Piri Hazret-i Hamza Veli,
dellal çiksin aradan,
hepsine kuvvet versin Yaradan,
pehlivan, pehlivan

ıste meydan, iste pehlivan
güres edenlere yardim eder Hazret-i Yaradan
hani ali, hani veli

pirimiz, üstadimiz Hazret-i Hamzadır belli
karsidan gelir kir at,kanatlari kat kat,
gönderelim Hazret-i Muhammede salavat.

____________________________________________________

Kırkpınar’ın Namlı Pehlivanları

Kırkpınar güreşlerinde üstün kuvvetleri ve oyun bilgileri ile güreşseverleri büyüleyen, onların kalbini kazanan pek çok unutulmaz pehlivan vardır, ikinci Sultan Mahmut Devri başpehlivanlarından Kalyoncu olarak 1827 Navarin Deniz Savaşı’na katılan, yeniçeriliğin kaldırılmasından sonra da Kırkpınar’da başpehlivanlığı elde eden Yozgatlı Kel Hasan‘ın şöhreti günümüze kadar uzanan güreşçilerdendir.

Sivastopol Savaşı’nda (1854-1855) topçu askeri olarak çarpışan Akkoyunlu Kazıkçı Karabekir, Sultan Abdülaziz tahta çıktıktan sonra (1861) nam salmış pehlivanlardandı. Arnavutoğlu Ali Pehlivan ile berabere kalan Kazıkçı Kara Bekir, Kavasoğlu’nu Kırkpınar’da açık düşürerek başpehlivanlığı elde etmiştir.

Kastamonu’nun Cambaz Köyü’nde doğan Arnavutoğlu Ali Pehlivan da Kırkpınar’ın namlılarındandır. Abdülaziz’in veliahtlığı zamanında (1839-1861) saraya intisap eden Arnavutoğlu, 1860 yılında Kırkpınar başpehlivanlığını kazanmıştır. O devrin iri-yarı pehlivanlarının aksine 80-85 kilo ağırlığında olan Ali Pehlivan, gayet zeki ve usta bir güreşçi olarak tanınmakta. Gençliğinde Yunanistan’da şekercilik yaptığından “Arnavutoğlu” lakabı takılmış olup, Arnavut’lukla alakası yoktur. Bu büyük pehlivan 42 yaşına kadar güreşmiş ve hiç yenilmeden meydanlardan çekilmiştir.

Kırkpınar’da boy gösteren Pomak güreşçilerinin bilinen ilki olan Kavasoğlu Koca İbrahim, 1830’larda doğmuş, gayet iri yapılı yağlıcılardandı. Sultan Abdülaziz’in padişahlığı sırasında saraya alınmış, Şamdancıbaşılığı görevini yürütürken sporuna da devam etmiştir. Arnavutoğlu Ali Pehlivan’dan 15 yaş küçük olduğu belirtilen Kavasoğlu, başpehlivanlığın Pomak’lardan başkasına geçmemesi için Kel Aliço ile Kara İbo’yu yanına getirtmişti. Zaten bu üç emsalsiz pehlivan birbirleriyle de akrabaydılar. Kavasoğlu 1.90 m. boyunda ve 150 kilo ağırlığındaydı.
Koca Yusuf un hayran olduğu güreşçi Şamdancıbaşı Kara İbo da Abdülaziz’in başpehlivanlarındandı. Gayet yakışıklı ve kuvvetli bir yiğit olan Kara İbo, sarayda şamdancıbaşılık yaptı. Sultan Abdülaziz ile birlikte Paris’e giden Kara İbo, padişahın gözdelerinden Arzıniyaz’a gönül verdi ve amansız bir hastalığa tutularak, kimilerinin iddiasına göre padişah tarafından zehirletilerek öldürüldü.

Kırkpınar kapışmalannın münakaşasız en büyük ismi Plevneli Kel Aliço idi. Kırkpınar’da tam 27 yıl başpehlivan oldu. Üst üste üç yıl başpehlivanlığı kazanacak olana o yıllarda da kemer verilmiş olsa Kel Aliço’nun tam 9 altın kemer alması gerekiyordu. 1885 tarihine kadar güreşe devam eden Kel Aliço, Şamdancıbaşı Kara İbo ve Makarnacı ile birlikte Kırkpınar’da başpehlivanlık namını sürdüren pehlivanlardandır. Suyolcu Mehmet pehlivan Aliço’nun “Gaddar” olduğunu anlatırdı.

Sultan Abdülaziz’in huzurunda Kel Aliço’yu yendiği söylenen Makarnacı Hüseyin Pehlivan da sarayda Kuşçubaşılık yaptı. Makarnacı, Kırkpınar’dan yetişme bir pehlivandı.

Bu dev güreşçilerin yanı sıra aynı dönemlerde Hamlacı Kayısoğlu, Hamlacı Sarı Hüseyin, Hamlacı Mustafa, Büyük Danacı, Küçük Danacı, Karagöz Ali, Pomak Deli Murat, Has Ahırlı Abdurrahman, Deliosmanlı Kara Ahmet, Has Ahırlı Çorumlu Zeynel, Koca Yusuf un ustası Pamukçulu veya Pamuk Osman, Suyolcu Mehmet Pehlivanlar da er meydanlannda kısmetlerini aradılar.

Koca Yusuf un başlı başına bir “Güreş imparatoru” olduğu yıllarda ise Kel Aliço’nun çırağı Abdul Halil (Adalı Halil) Filiz Nurullah, Kara Ahmet, Kurtdereli Mehmet, Bursalı Koca Rüstem ve Katrancı en namlı pehlivanlardandı.

Suyolcu Mehmet Pehlivan anılarında yenilgi yüzü görmeyen Yörük Ali Pehlivan’ın çırağı olduğunu belirtir. Kendi çırağı olarak da Çolak Molla Mümin Hoca‘yı gösterirdi. Suyolcu’ya göre Mümin Hoca, Rami civarında yapılan bir güreşte Koca Yusuf u açık düşürmeyi başaran tek güreşçiydi. Molla, genç yaşta öldürüldü.
Tophaneli Yusuf Mehmet (Küçük Yusuf) da Koca Yusuf devrinin iyi pehlivanlarındandı. Kara Ahmet’i 3 dakikada yenen Yusuf, Kırkpınar’ın dışında fazla nam sahibi olamadı.

1867 yılında Edirne’de Meriç nehrinde bir adada dünyaya gelen Adalı Halil (Abdül Halil) pehlivanlık sanatını ustaların ustası Kel Aliço’dan aldı. 1.88 m. boyunda ve 120 kilo civarındaydı. Güreşler kızışınca ustası Kel Aliço gibi o da gaddarlaşırdı. Adalı Halil, Avrupa ve Amerika’da en fazla mindere çıkan ve en fazla galibiyetler elde eden üç pehlivanımızdan birisidir. Birleşik Amerika’da “Sultanın aslanı” olarak nam salan Adalı, Koca Yusuf ayarında bir pehlivandı. Türk gibi kuvvetliler kuşağının en tanınmış güreşçilerinden biridir. Adalı’nın yağcısı “Paşa Mustafa”, güreşseverlere Adalı ayarında pehlivan görmediğini anlatmıştı. 1960’larda 80 yaşında olan Paşa Mustafa, 1900’lerde Kırkpınar’da yağcılık yapmaya başlamıştı. Adalı’yı anlatırken “Gayet geniş sırtı vardı. Filozof bir adamdı. Hiç bir zaman güreşi uzatmak istemez, rakiplerini en kısa sürede yenmeğe çalışırdı. Onun gibi künde atanını, kazık vuranını görmedim” dediğini eskilerimiz bize nakleder.

Yağlı güreşin namlılarından bir diğer pehlivan da Şumnu’lu (Bıyıklı köy) Filiz Nurullah‘tı. Hacı Filiz diye de anılan bu pehlivan 1870 yılında doğmuştu.. Tam adı Ali Nurullah Hasan idi. İki metre iki santim boyunda ve 150 kilo ağırlığındaydı. Avrupa’nın pek çok şehrinde ve Birleşik Amerika’da güreşmiş, pek çok karşılaşmalara fazla iri-yarı olduğundan sokulmamıştı.Desbounet adlı Fransız beden eğitimi öğretmeni Filiz’i anlatırken “O’nun salonda durması bile insanı titretmeğe yetiyordu” demiştir.

Hacı Filiz Fransa’da altın kemer güreşlerinde birinci olmuş, Petersburg ve Londra’da güreşmiştir. Filiz ilk defa Koca Yusuf ve Filibeli Kara Osman ile birlikte Paris’e gitmiş, fiziği ile büyük ilgi çekmişti. Hacı Filiz’in taparcasına sevdiği pehlivan Koca Yusuf idi.

Deliormanlı İbrahim Mahmut ise Koca Yusuf la aynı yaşlardaydı. Hergeleci İbrahim diye nam salmıştı. Babası ve kendisi katırcılık yaparlardı. Hergeleci 1.85 m. boyunda ve 100 kilo civarındaydı. Türk güreşinde en fazla oyun bilen güreşçi olarak tanınırdı. Koca Yusufu Paris’te yenecek güreşçi çıkmayınca Türkiye’den O’nu bulup Paris’e getirirler. Yusuf ile Hergeleci’nin Paris’te yaptıkları karşılaşma yanda kalır. Hergeleci, Koca Yusufu yenememiş, buna karşılık Kel Aliço’nun çırağı Adalı Halil’le Selanik Başçınar’da berabere kalmış, Çorlu’da kılçık atarak galip gelmiş müthiş bir pehlivandı. Güreş sanatını Torlaklı Deli Hafız’dan öğrenmişti. 1923 yılında hayata gözlerini kapatan bu namlı güreşçi İzmit Derbent’teki Sanmeşe Köyü’nde ustasıyla birlikte gömülüdür.

Hergeleci İbrahim, 1899 yılında Paris’te Dünya şampiyonluğu kazanan Kara Ahmet‘in ustasıdır.
Tekirdağlı Memiş de yine Kırkpınar’ın namlılarındandı. “Tekirdağlı Memiş, analar böyle aslan görmemiş” şeklinde kendisine türkü yakılan bu pehlivan 1869 yılında Deliorman’da dünyaya gelmiş 1.92 m.boyunda ve 120 kiloydu. Daha sonra bu pehlivanın Paris, İsveç, Londra ile Berlin’de çekilmiş fotoğrafları oğlu tarafından Tercüman Gazetesi’ne getirilmiş ve daha sonra bu fotoğraflar kaybolmutur.

Hergeleci İbrahim’in çırağı Kara Ahmet, 1870 Hazergrad doğumluydu. 1.80 m. civarında boyu ile 100 kilo civarında da ağırlığı bulunmaktaydı. 1899 yılında Paris’te dünya şampiyonu, bir yıl sonra da şampiyonlar şampiyonu unvanını kazandı. Paul Pons ile yedi saat güreşmelerine rağmen yenişemediler. Ahmet berabere kaldığımız taktirde şampiyonlar şampiyonu unvanın bana geçer demiş ve jüri de bunu kabul etmişti. Neticede şampiyonlar şampiyonu da oldu. Rus güreşçisi Pytlajinski ile üç karşılaşma yapan bunların birini kaybeden Kara Ahmet, yarıda kalan ikinci karşılaşmasından sonra Pytlajinski’yi ellisekiz saniyede tuşladı.

Juliette isimli bir Fransız kızı ile evlenen ve İstanbul’a dönen Kara Ahmet 24 Mayıs 1902 tarihinde genç yaşta beyin kanamasından hayata gözlerini kapattı. Kara Ahmet, yağlıda Koca Yusuf ayarında bir pehlivan değildi.

Kara Osman, Arap Sait, Bursalı Koca Rüstem, Büyük Yaşar, Yaşar İsmail ve Kepsutlu Çakır, Yusuf ve Kurtdereli devirlerinin namlı pehlivanları arasındaydı.

Koca Yusuftan sonraki tanınmış başpehlivanlar arasında ise şu isimleri saymak mümkündür:
Kıyıcı Osman, Tamburacı Osman Pehlivan, Şumnulu Mestan, Kara Mustafa, Salim, Hüseyin Selim, Kara Mehmet, Koç Mehmet, Mehmet Efendi, Mandıralı Ahmet, Koca Hasan, Murat Ali, Neşet, Hüsmen, Koç Ali, Recep Pengal, Salih Süleyman, Tevfik Ali, İbrahim Gazi, Kızılcıklı Mahmut, Kara Ali, Mustafa Ahmet, Kara Safi, Rasim ve Hüseyin.

CİHAN PEHLİVANI KOCA YUSUF

   

Ününü bütün dünyaya yayan bu büyük pehlivan 1857 yılında Bulgaristan Deliorman’a bağlı Şumnu’nun Karalar köyünde doğdu. Ufacık bir çocukken köyde danalarla boğuşmaya başladı, sonra kispeti ayağına geçirip güreşmeye koyuldu. Ünü önce Deliorman’ı, sonra Kırkpınar’ı kapladı. Türk güreşinin gelmiş geçmiş en büyük pehlivanı olarak ortaya çıktı. Avrupa ve Amerika’da yaptığı bütün güreşleri kazandı. 1898 yılında Amerika’dan dönerken bindiği vapurun batması sonucu öldü. Mezarı dahi yoktur.
 
 
 

Yalnız Türk güreşinde değil, güreş dünyasında da büyük bir zirvedir. Er meydanları Koca Yusuf’u, güreş tarihimizin en büyük pehlivanlarından biri olan ve 26 yıl Kırkpınar’ın başpehlivanlığını elinden bırakmayan ünlü “Kel Aliço”nun karşısında tanıdı ilk kez. 27’inci yılda da başpehlivanlığı rakipsiz alacağını umarak Kırkpınar’a gelen Kel Aliço burada “Başa güreşeceğim” diyen Deliormanlı Yusuf isminde körpe bir çocukla karşılaştı.
Herkes er meydanlarının pek yaman kurdu Kel Aliço’nun bu “tüysüz kızan”ı karşısına çıktığına pişman edeceğini umuyordu. Ancak Deliormanlı Yusuf, öylesine yaman bir güreş çıkarıyordu ki, buna Kel Aliço da şaşırmış ve güreş alemindeki meşhur gaddarlığını dahi ortaya koymaktan çekinmemişti.
 
 
 

 

 

Ancak saatler uzayıp gittiği halde Aliço neticeyi lehine çeviremiyordu. Üstelik ilerlemiş bir yaşta bulunan ünlü pehlivanda yorgunluk alametleri baş göstermiş ve durumu tehlikeye düşmüştü. 26 yılın başpehlivanı Aliço’nun böyle bir pehlivana yenilerek güreş dünyasındaki tahtını kaybetmesine kimsenin içi razı gelmiyordu. Havanın kararmasını fırsat bilenler güreşi yarıda bıraktırmak istediğinde Aliço’nun gür sesi er meydanını kapladı:
– A be burası Kırkpınar’dır… Er meydanıdır buncağaz. Burada yenişene kadar güreş tutulur. Zift fıçıları, çıralar ne güne duruyor? Tutuşturun oncağazları… Pişmiş güreş bırakılır mı hiç? Bu kızancağıza yenilmek kaderimde varsa bırakın yensin beni… Hem ben artık bu er meydanlarından çekileceğim. Aliço’yu yenmek talihini bir daha bu Yusufcağız nerede bulacak?
 
 
 

Aliço’nun bu sözleri Yusuf’u öylesine duygulandırmıştı ki, gözyaşlarını tutamadı ve büyük ustanın eline sarılıp öptükten sonra titrek bir sesle ona adetâ yalvardı:
–Ustaların ustası, pehlivanların pehlivanı, koçyiğit ağam benim! Gel bırakalım şu güreşi. Sözlerinle yendin sen beni. Elimde ayağımda derman komadın. Bu söylediklerinden sonra ben seni tutamam gayri. İstersen sen tut beni, vur sırtımı yere…
Aliço da meydanı çevreleyen kalabalığı teşkil edenler gibi çok duygulanmıştı. Nerede ise ağlayacaktı. Deliormanlı Yusuf’un alnına sıcak bir bûse kondurdu:
– Bu meydan bundan sonra senindir artık. Senin gibi bir pehlivan ortaya çıktıktan sonra gözüm arkada kalmadan ayrılacağım buralardan. Ödül de, başpehlivanlık da senindir. İkisine de güle güle sahip ol. İkisi de sana helal olsun oğul, dedi.
 
 

 

Ve o günden sonra Türk güreşinde Koca Yusuf’un devri başladı. Er meydanlarında kasırgalar yaratıp rakip tanımayan bir kuvvet olarak ortaya çıkan ve yalnız cüssesinden ötürü değil, güreş değerinden ötürü de “Koca” sıfatını alan büyük Türk pehlivanı yenecek rakip bırakmadı. Bunu fırsat bilen açıkgöz organizatörler onu Avrupa’ya götürdüler.
 
 
 
 
 

 

Avrupa’dan sonra Amerika’da yaptığı güreşleri de kazanan ve dünyanın en ünlü pehlivanlarını sıraya dizen Koca Yusuf’a Amerika’da milyoner bir kadın aşık olmuştu. Bu kuvvet ilahından çocuk sahibi olmak istiyordu. Yusuf bunu işittiği zaman, “Ben buraya damızlık gelmedim” diye kükredi.
 
 
 
 
 

 

Avrupa ve Amerika’daki güreşlerinden 800 altın kazanmıştı Koca Yusuf. Bunları kemerine yerleştirip Fransız bandıralı La Buorgogne vapuru ile yurda dönerken bindiği gemi Atlas Okyanusu’nda sis yüzünden İrlanda bandıralı Cromartyshre gemisiyle çarpıştı. 721 yolcunun bulunduğu La Buorgogne, kaşla göz arasında sulara gömülüvermişti.
 
 
 
 
 

 

Bu kez denizin içinde bir panik başlamıştı. Denize dökülenler, filikalara atlayıp canlarını kurtarmak istiyorlardı. da can havliyle bir filikanın kenarına yapışmıştı. Filika’da bulunanlar onun heybetli vücudu ile sandalı devirmesinden korktular. Önce yüzüne, kafasına kürekle vurmayı denediler. Fakat dev yapılı adamın çelik pençeleri sanki filikaya kilitlenmişti. Yarılan kafasından ve suratından akan kanlar posbıyıklarının üzerine doğru iniyordu. Onun bu hali filikada bulunanlara daha büyük bir dehşet vermişti. İçlerinden canavar ruhlu bir tanesi filika içinde bulunan ve ipleri kesmek için kullanılan ufak bir baltayı kaptığı gibi o çelik pençelere vahşi bir ihtiras içinde rastgele indirmeye başladı. Bileklerinden kesilip kopan o çelik pençeler gevşedi ve Koca Yusuf’un o dev vücudu Atlantik Okyanus’unun derinliklerine doğru gömülüp gitti…
 
 
 
 
 

 


  

ALINTI:   http://www.forumca.gen.tr/showthread.php?t=237247

ATATÜRK VE KURTDERELİ MEHMET PEHLİVAN

Türk güreşinin en büyük adlarından biri olan Kurtdereli Mehmet Pehlivan, Balkanlardaki (bugünkü Bulgaristan’da) Deliorman’da dünyaya gelmiş, sonra Balıkesir’in Kurtdereli köyüne yerleşmişti. İlk kez Koca Yusuf’la güreşerek ün yapmıştı. Koca Yusuf onda yetenek gördüğünden güreşi yarım bırakmış, ödülü de ona vermişti. Padişah II. Abdülhamit döneminde Batıya giden pehlivanlar arasında yer alan Kurtdereli, Fransa, İngiltere ve ABD’de büyük başarılar kazanmış, dünya şampiyonu olmuştu. Son kez 1911’de İstanbul’da şampiyon olan Kurtdereli, 11 Nisan 1939 günü 75 yaşında ebediyete göçmüştü.
 
 
 
 
 

 

ATATÜRK VE KURTDERELİ MEHMET PEHLİVAN

Himaye-i Etfal Cemiyeti (Çocuk Esirgeme Kurumu), Ankara’da at yarışı alanında 1931 yılının 11,12, 13 Kasım günlerinde, Türk pehlivanları arasında büyük bir yağlı güreş karşılaşması düzenlenmişti. Atatürk ve TBMM Başkanı Kazım Paşa da güreşleri sonuna kadar izlemişti. Türkiye başpehlivanının seçileceği bu karşılaşmaya, Türkiye’nin her tarafından bir çok tanınmış pehlivanlar gelmişti. Eski ve namdar pehlivanlar da bu karşılaşmanın hakemliğine seçilmişlerdi. Başhakem olarak Kurtdereli Mehmet Pehlivan ve Suyolcu Mehmet Pehlivan en büyük yeri almışlardı.
Kurtdereli bu güreşlerde başhakem olarak bulunurken, Anadolu Ajansı, Havacılık ve Spor, Hakimiyet-i Milliye muhabirleriyle konuşmalar yaptı.
Avrupa’da, gençliğinde yaptığı güreşleri anlattı. İşte, bu görüşmeler sırasında Kurtdereli Mehmet Pehlivan bu başarılarının sırrını öğrenmek için kendisiyle konuşanlara, baştanbaşa mücadele ve başarılarla dolu geçmişini anlatırken, birbirini kovalayan büyük zaferlerinin sırrını şöyle açıklamıştı:
” ….Güreşirken bütün Türk milletini arkamda hisseder ve onun şerefini korumak için herşeyi yapardım. Ve sanki bütün Türk milletinin kuvvetinin arkamdan dayandığını hissederdim.”
Prof. Dr. Afet İnan, Atatürk’le ilgili anılarında, bu güreşleri bizzat güreş yapılan yere Atatürk’le birlikte gelerek izlediğini şöyle anlatmaktadır:
“Anadolu Ajansının sorduğu soruyla, Kurtdereli’nin o sözü söylemesinden sonra, Atatürk’e hakem yerinde oturan yaşlı Kurtdereli’yi gösterdiler ve onun hakkında bazı şeyler söylediler. Bu sözler Atatürk’ün hislerinin en derin noktasına tesir etmiş ve bu hal gözlerinden akan birkaç damla yaşla belirmişti.” Türklük ve Türklüğün şerefi, Atatürk’ün üzerine titrediği en mukaddes varlıktır. Atatürk güreşleri seyrederken bilhassa Kurtdereli Mehmet Pehlivandan gözlerini ayırmamıştır. O gün (12 Kasım) Çankaya’ya döner dönmez eski başpehlivana bir mektup yazar ve bu mektubu bir armağanla birlikte Kılıç Ali ve Salih Bozok ile gece yarısı Kurtdereli’ye vermek üzere gönderir. Kurtdereli, Suyolcu Mehmet Pehlivan ile kaldığı “Zafer Oteli”nde uykudan kaldırılır. Atatürk’ün gönderdiği para armağanı (1000 TL) ile kendisine övgüleriyle dolu mektubunu yaşlı Pehlivana verirler. Kurtdereli ummadığı ve beklemediği bu iltifattan dolayı ağlar ve dualar eder.
Atatürk’ün yazdığı ve Türk sporu için bir direktif niteliğinde olan, onun üstün kişiliğini ve üstün görüşünü yansıtan bu mektup şöyledir:
 
 

 

Kurtdereli Mehmet Pehlivana
Ankara
12.11.1931
Seni cihanda ün almış bir Türk pehlivanı olarak tanıdım. Parlak muvaffakiyetlerinin (başarılarının) sırrını şu sözlerle izah ettiğini de öğrendim: “Ben her güreşte arkamda Türk milletinin bulunduğunu ve millet şerefini düşünürdüm.”Bu dediğini en az yaptıkların kadar beğendim. Onun için senin bu değerli sözünü Türk sporcularına bir meslek düsturu olarak kaydediyorum. Bununla, senden ve sözlerinden ne kadar memnun olduğumu anlarsın.
Çoluk çocuğun için sana ufak bir armağan gönderiyorum. O, bu mektubumla beraberdir.
Pehlivan ömrünün tam sağlıkla uzun sürmesini dilerim.
GAZİ MUSTAFA KEMAL
Atatürk’ün mektubuna eklediği armağan ise şuydu:
İş Bankası Umum Müdürlüğüne
Kurtdereli Mehmet Pehlivan’a 1000 T. lira veriniz. Bu para, birinci kanun (Aralık ayı) aylığımdan faiziyle kesilecektir