Vitrin

Hakikat bir Güneştir O da kendini gizledi

İsrailin özür dilemekten başka şansı yok 05 Temmuz 2010

Filed under: Haber-Politika — Maxtouch @ 10:43
Tags: , , ,

İsrailin özür dilemekten başka şansı yok bunu İsrailde biliyor diyor konuyu şimdilik noktalıyoruz.. Maxtouch..

_____________________________________________

DIŞİŞLERİ Bakanı Ahmet Davutoğlu, özür dilememekte direnmesi durumunda İsrail’le ilişkilerin asla düzelmeyeceğini belirterek, “Önlerinde 3 yol var. Ya özür dilerler, ya uluslararası komisyonu ve onun raporunu kabul ederler ya da ilişkiler kesilir” diye konuştu. Kırgızistan dönüşü soruları yanıtlayan Davutoğlu, “Geçen hafta İsrail Sanayi ve Altyapı Bakanı Benjamin Ben- Eliezer’e ilettiğim mesajlar İsrail hükümetine ulaştı. Cevap için tarih belirlemedik ama sonsuza kadar da beklemeyeceğiz” dedi

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/15224580.asp?gid=373

 

Şeyh Sait

              Şeyh sait konusunun Atatürk ve Cumhuriyet üzerinden tekrar dillendirilerek milletimizin yalnış yönlendirildiğini basından takip etmekteyiz. Tekrar etmekte fayda var Şeyh sait olayı kısaca şöyle gelişmiştir.

              Cumhuriyetin ilanı sonrası Atatürk ve ittihat ve terakki arasındaki savaş sürerken,  Atatürkün  toplumu zamanın gerekliliklerine göre aydın, okumuş, hür düşünebilen bireyler olarak yetiştirme gayret ve teşebbüsleri gerek açıktan gerekse gizli olarak engellenmiş. Yapmış olduğu her inkılap, amacına ulaşamadan inönü ve ekibinin derin çalışmaları sonucu baltalanmıştır.

             Saltanat kaldırılmıasını bile anlayamayacak durumda olan cahil halkımız bugünlerde bile dini hakikatlerden uzak kişilerce rahatlıkla yönlendirilebilmektedirler. Çünkü saltanatı islam dini benimsemez. İslamda yönetim  biata yani seçene ve seçilene yani seçime diğer anlamıyla CUMHURİYETE dayanır. Peygamber Efendimiz sonrasında  Cumhuriyet uygulanmış halifeler seçimle iş başına gelmişlerdir. Cumhuriyet yeryüzünde ki en güzel ve ideal yönetim seklidir.

             Halifelik kaldırılmış çünkü yer yüzünde gerçek manada 4 halife harici halife gelmemiş. Bu halifelik sistemide  muaviye zamanında saltanata dönüştürülmüştür. Sonradan adı geçen kişileri halife olarak adlandırmak ne derece doğrudur düşünülmelidir?

                Kılık kıyafet-eğitim ve diğer inkılaplarla beraber Atatürkün önderlik ettiği aydınlanma yolu nasıl olduda Anadolu halkı tarafından dinsizlik olarak algılandı? asıl sorgulanması gerekensoru  budur. Bildiklerimiz inönü ve ekibinin Atatürk inkılaplarını baskı aracı olarak kullanıp dine karşı savaş açmaları neticesi  inkılapların yanlış anlaşıldığı yönündedir. Çünkü düşünün ki Allah din diyemiyen, zorla şapka taktırılan, Kuran eğitimi yasaklanan bir zihniyete karşı saf dindarlık hissiyatıyla tepki gösterenlerin içinde bulundukları ruh halini  çok iyi araştırılıp analiz edilmesinin doğru olacağı kanaatindeyiz. Bugün bile 85 küsür yıllık Cumhuriyetimizde baş örtüsü sorun olarak kalmaya devam edebiliyorsa bunu ülkeye palazlanan Atatürkü etkisizleştiren ve öldüren inönü ve ekibine borçluyuz. 

             Atatürk inkılaplarının baskı aracı olarak kullanılıp, amacından sarptırılmasına ses çıkaramamış ve hatta ses çıkarmaya gücü yetmemiştir. Bu sitenin kuruluş amacı da Atatürke inönü ve masonik ekibince yapılan işkenceleri gün yüzüne çıkarmak ve yanlış öğretilen tarihimizi bildiklerimiz doğrultusunda doğruyu bilenler anlatana arşivlerimiz açılana kadar halkımıza aktarıp onları aydınlatmaktır..

 Tüm bu gelişmeler özellikle ülkemizin doğusunda dini hassasiyetleri yüksek vatandaşlarımız tarafından farklı algılanıyor yapılanların dine karşı bir harekat olduğu düşünülüyordu. Şeyh sait isyanı bu anlamda tamamen dini hassasiyetlerden doğmuş bir başkaldırıdır. Bazılarının öngördüğü gibi bu isyanın kürtlükle yada musul meselesiyle yakından uzaktan ilişkisi yoktur.

               İlk kıvılcımlarını daha 1924 yılı içerisinde hilafetin kaldırılmasıyla belli eden  kıpırdanmalar üzerine  Terakkiperver Fırkasının kurulması ve tüzüklerinde dine saygılıdır ifadesinin yer alması  mecliste inönü ve yandaşlarını memnun etmemişti. Onlar kendi iç dünyalarında devrimleri farklı yorumluyorlar buna karşı çıkabilecek herkese hasmane bir tutum takınarak sertlikle sindirilmesi fikrini savunuyorlardı. Ülkeye yavaş yavaş hakim olan huzursuzluk hissediliyor olası bir başkaldırı her an bekleniyordu.

            Sertlik yanlısı olmayan inkılapların zamana yayılarak  benimsenmesinden yana olan ılımlı lider Atatürk bu sebeble İsmet İnönünün istifa etmesini ve yerine daha ılımlı olan Fethi Okyarın başbakan olmasını istedi.  21 kasım 1924 de Atatürkün isteği üzerine inönü istifa eder, yerine Fethi okyar başbakan olur. Yaklaşık 3 ay sonra 10-15 şubat 1925 te Şeyh sait ayaklanması başgösterecek, diğer taraftan Fethi Bey Hükümeti’nde bazı bakanlar, hükümetin isyânla ilgili yeterince tedbir almadığını söyleyerek istifa edeceklerdir. Yani mecliste ismet inönüye biat etmiş milletvekilleri fethi okyarı düşürmek ve olayın ılımlı olarak çözümlenmesini önlemek için Atatürke ve okyara resmen komplo düzenleyeceklerdi.  Günümüzdede kürt sorunu adıyla anılan sorunun çözümünü aynı ittihat ve terakki merkezli zihniyette sahip inönü ve ekibince yapıldığı gibi  sertlikle olağanüstü hal ilanı ile çözmek istenmiyor mu? Halbuki bu pkk dan farklı bir şey olan kürt vatandaşlarımıza daha az özgürlük ve demokrasi daha çok baskı ve zulüm iken. işte zihniyet halen aynıdır.. Aynı o yıllardaki gibi bu gün bile açılım istemeyenler partiden istifa etmiyor mu oyun aynı oyun…

                Bu olay bize İsmet inönünün mecliste nasıl bir etkinliğe sahip olduğunun bariz örneklerinden biridir. Atatürke rağmen hakim olduğu mecliste perde arkası oyunlarıyla fethi okyar hükümetini etkisizleştiren inönü ve ekibi sahip oldukları imtiyazları kaybetmemek için her türlü film ve fırıldağı çevirmeye hazırdır.  Bugün bile elde ettikleri imtiyazları kaybetmek istemeyenler, pkk ile işbirliği yapmıyormu? Doğuda savaşın sürmesini isteyenlerin tek amacıının ülkede hakim güç kalmak silah, uyuşturucu ve her türlü rantı yemek olduğunu biliyoruz ve bunun devamı içinde sert önlemlerden bahsedebiliyor pkk nın bitmesini de istemiyorlar..

              Komplonun devamı da şöyledir.. Yine Cumhuriyet Halk Fırkası’nda ve Meclis’te, Fethi Bey Hükümeti eleştirilmeye başlanır. İstedikleri bölgede sıkıyönetim ilanı ve kürtlerin üzerine ordu birliklerini göndermektir. Fethi bey direnir çünkü olayın sebeblerini anlamakta bunun bölge kolluk kuvvetlerince   sorumlularının yakalanmasıyla çözülebileceğini bilmektedir. 2 Mart 1925 günü Meclis’e verilen “Cumhuriyetin en uzak tehlikelerden dahi korunmasını ve halkın sükun ve tam bir rahata kavuşmasını, hükümetin kendine düşen görevi yapmada çok daha azimli ve ileri görüşlü olmasını isteyen” önergenin kabul edilmesi üzerine Fethi Bey Hükümeti istifa etmiş ve İsmet Paşa yeniden Başbakanlığa bu sertlik yanlısı milletvekilleri sayesinde getirilmiştir. Perde arkasında olayları idare eden tabiki inönüdür.

              Önerge dikkatlice okunacak olursa aslında olayın boyutunu ve inönücü meclisin niyetini kavrayabiliriz. Zaten tarih yorumcuları  bize bu olayı allayıp pullayıp bir kürt ayaklanması şeklinde sunmuş, işin içine hiçte alakası olmayan ingilizleri de katarak finali musulda bağlayarak kürt-türk ayrıştırılması harekatının mimarı olmuşlardır. Zaten inönünün kürt politikası da hep bu olmamışmıdır? Kürt vr Türk milliyetçiliklerini oynayarak ayrımı hızlandırmak. Aslında Şeyh Sait isyanı tamamen dini kaygılardan kaynaklanan bir olaydan başka bir şey olmadığı halde inönücü meclis olayın farklı boyutlarda farklı amaçlarına hizmet edebilmesi için her karatmayı yapmışladır.

          Bu tercih Atatürkün tercihi değildir. İnönü ve ekibinin meclisteki fırıldakları sonucu Atatürke dayattıkları bir oldu bittidir. Atatürkün fethi okyar haricinde bir başkasını dahi başbakan ataması bu inönücü milletvekillerinin aynı senaryoları tekrarlamalarına engel olamayacaktır. Yine kabinden istifa edecekler ve inönüyü seçtirmeye çalışacaklardır. Atatürk istemediği halde kabul etmek zorunda kalmıştır.

              Zaten günümüzde de böyle değilmidir. Milletvekillerinin ortak tutumları bir kararın alınıp alınmamasına etken olmuyormu? Hatta internete düşen son chp baykal olayında  birilerinin istemedikleri genel başkanı düşürebilmek için  kaset tuzağı kurdukları söylenmiyor mu? Siyaset bazen çirkin yüzünü hiç değiştirmiyor ve bunu da saklayamıyor…

          Daha sonra 4 Mart 1925 Takrir-i Sükun (huzur ve güveni sağlama, anarşiyi önleme) Kanunu TBMM de kabul edilir. İstiklal mahkemeleri ve idamlar sonrası tekke ve zaviyelerin kapatılması.  Şapka devrimi VE ATATÜRKÜN ÜLKESİNİN HALKININ NABZINI YOKLAYAN BİTMEYEN YURT GEZİLERİ 

                      Gerisini artık siz düşünün ve siz siz olun inönü ve ekibinin uydurma tarih kitaplarına inanmayın.. 

Şeyh sait büyük bir ulema olup kendileri Seyyittirler. Bu büyük zat ayrıntıları muhakkak bir gün açıklanır din dışı uygulamalardan dolayı sadece islam için rejime başkaldırmıştır. Kürtlükle ingilizlerle alakası yoktur.. Amaç horlanan islama hizmettir. ALLAH DERECELERİNİ ALİ EYLESİN..
          Aşagıdaki ifadelerde O nun islam için mücahadele verdiğini ispatlamaktadır. Kimi yorumcuların iddia ettiği gibi musul meselesi, ingilizler ve kürtlükle alakası yoktur..

 


 

Celal Bayar (Eski Cumhurbaşkanı):
“Şeyh Said’in 1925’lerde yapmak istediğini, Humeyni [iran islam devriminin lideri]günümüzde yapmaktadır.”(111)

Kazım Karabekir

(Şark Cephesi Komutanı):“Şark vilayetlerimizde idare-i Örfiyeyi [sıkıyönetim] mucib [gerektiren] hadiselerzuhura gelmiştir. Bu mahdut mıntıkanın harici teşvikatla [dış kışkırtmalarla] bazıemellere nail olmak için halkı dini tahrik ile ihlal ettikleri anlaşılmıştır. Dini aletittihaz ederek mevcudiyet-i milliyemizi tehlikeye koyanlar her türlü lanetelayıktır.”(112)
Kanımca Karabekir paşa diğer isyanları kast etmektedir..
 
 Süleyman Demirel (Eski Cumhurbaşkanı):“Türkiye’de irtica lafları, Şeyh Said isyanıyla beraber başlar. Şeyh Said isyanı mahkemesinin iddianamesinde irtica vardır. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nınve Serbest Fırka’nın kapatılmasında da bu iddialar vardır.”(113)
 
Sadi Koçaş (Eski Başbakan):“Bu ayaklanmada görülen ve iddia edilen en önemli gerekçe dini idi. Laik devletanlayışını hazmedememiş, özellikle dış mihrakların tahrik ettiği sözde dindar ŞeyhSaid ve benzerlerinin açıkladıkları tek gerekçe, ‘din elden gidiyor’ sloganıydı.”(114)
 
Rıza Nur (Tarihçi, ilk Milli Eğitim Bakanı):“Şeyh Said gayet dindar bir adammış. Medreseler ve tekkelerin ilgası, şapka giydirileceği şayiası bu adamı tehyic [heyecanlandırma] etmişti. Isyan etti. Resmi tahkikat asla milli bir Kürt isyanı olmadığını göstermiştir. Ben bunu orada IstiklalMahkemesi reisliğini yapan Ali Saib’e de sordum. O da ‘asla Kürtlük meselesiyoktur, sırf dindir’ dedi.”(115)
Avni Doğan (Şark İstiklal Mahkemesi Üyesi):“Asilerin propagandaları, Türkiye Cumhuriyeti idaresinin şeriatı kaldırması ve şapka giyilmesi, kız ve oğlan çocuklarının bir arada tahsil yapmaları gibi irticai esaslaradayanıyordu. isyan genişledikçe bu propagandaya Kürtlük cereyanları da karışmaya başladı. Şeyh Said, sağa sola yolladığı emir ve tebliğlerde ‘Emir’ül-Müminin�
 
Cemal Kutay (Tarihçi):“İsyanın gayesi dini kurtarmak ve bilhassa Osmanlı Halifeliğini yeniden kurmakşeklinde gösterilince, Genc ve Diyarbakır dışında bulunan ve Şeyh Said’in manevinüfuzu altında bulunmayan Kürt aşiretleri isyana iltifat etmedi.”(117)

Şevket Süreyya Aydemir (Tarihçi):“İsyan bir milli hareket, yani Kürtlük, Kürt istiklali gibi sloganlarla değil, ‘dinikurtarmak, şeriatı kurmak’ gibi dumanlı, sınırları belirsiz tahriklerle başladı. İsyanbir hafta gibi kısa bir zaman içinde bazı vilayetlere yayılmakla beraber, daha ziyadebir ‘beyler, şeyhler’ isyanı olarak kaldı. Bu beylerin, şeyhlerin iradelerine bağlıolarak isyana sürüklenen kulların, müritlerin önemli yekunlara varmasına rağmen,bir halk hareketi halini almadı. Kürtlerle meskun bütün bölgelerde, milli bir harekethaline gelmedi. Bu sebeple bazı yazarların kullandığı ifadeye rağmen, Şeyh Saidisyanını, bir Kürt isyanı olarak vasıflandırmak zordur.”(118)

Feridun Kandemir (Yazar):“Şeyh Said’in peşine taktığı adamlarla ayaklanması suretiyle başlayan bu isyan, aslabir ‘Kürt isyanı’ değil, memlekette, bilhassa o devirlerde sık sık görülen mevziiayaklanmalardan biri idi.”(119)

Mahmut Goloğlu (Yazar):“Đslam dininin en bağnaz ve tutucu olanlarını içinde toplamış olan Nakşibenditarikatının en çok etkili olduğu Doğu bölgesinde; hükümetin dinsizliği, milletindinsizliğe götürüldüğü, dinin kaldırılmak istenildiği, dinin yitirilmekte olduğu, bunuönlemek gerektiği gibi söylenti ve propagandalarla devrim tepkilerinin belki de enbüyüğü denebilecek olan ayaklanma başladı.”(120)

Metin Toker (Gazeteci-Yazar):“Şeyh Said, bir Kürt lideri gibi davranmaktan ziyade bir ‘karşı ihtilal’in ilk darbecisigibi hareket ediyordu ve açtığı bayrak, hilafet bayrağıydı, şeriat bayrağıydı.”(121)

Uğur Mumcu (Gazeteci-Yazar):“Şeyh Said ve yargılanan diğer şeyhler, amaçlarının ‘Kürtlük’ olmadığını, ‘dinuğruna kıyam ettiklerini’ söylemişlerdi. Gerçekten de ayaklanmanın kökeninde dinsel duygular yer almaktaydı. Türk-Kürt çelişkisi söz konusu bile değildi. Çelişki,laik devlet ile Nakşibendi tarikatı arasındaydı.”(122)

İlhan Selçuk (Gazeteci-Yazar):

“Şeyh Said ayaklanmasında, cumhuriyetçiler ile şeriatçılar çarpıştılar. Çatışmadaki‘etnik’ renk, olayın toplumbilim açısından özünü saptıramaz. Bilimsel yaklaşım, etnik ayrımın da altını çizmekle birlikte, tarihsel dönüşümün cumhuriyetçi-şeriatçıçelişkisini öne çıkarmak zorundadır.”(123)

İsmail Beşikçi (Yazar):“Doğudaki aşiret reisleri, çok çeşitli görevleri bir arada yürütüyorlardı. Bazı aşiretreisleri sadece aşiret reisi olarak kaldıkları halde, bazıları aşiret reisliği ile birliktedini reisliği, yani şeyhliği de beraber yürütüyorlardı. Bazıları ise, hem aşiret reisi,hem dini reis, hem de milli liderlik fonksiyonlarını benimsemişlerdi.. Şeyh Sait,böyle bir liderdir. Şeyh Sait, Palu ve Hınıs’taki çeşitli medreselerin kurucusu, yaniPalevi Tarikatı’nın da başı olduğu gibi, çevredeki aşiretlerin de reisidir. Bu üçfonksiyonun onda birleşmesi kendisini çok güçlü kılmış ve merkezle meydana gelenen büyük çatışmanın liderliğini yapmıştır. Fakat şurası muhakkak ki, Şeyh Saithareketinin ulusal bir niteliği yoktur.. Şeyh Sait isyanı merkezin yetkilerine karşıyapılan ilk büyük çıkış olmuştur. Bu isyanda tamamen dini sloganlar kullanılmış vehareket tamamen irticai mahiyette bir hareket olmuştur. Bu hareketin geniş kapsamlıoluşunun en önemli sebebi, isyanın lideri olan Şeyh Sait’in yukarda söz konusuettiğimiz fonksiyonlara (aşiret liderliği ve tarikat liderliği) sahip olmasıdır.”(124)

Hikmet Kıvılcımlı (Sosyalist lider):

“Şeyh Said isyanı gerek milli, gerekse milletlerarası mikyasta irticai idi.”(125).

İlhan Murad Bardakçı

(Tarihçi):“1925 yılında çıkan Şeyh Said ayaklanmasında, dava bağımsız devlet sorunudeğildir. Şeyh Said’in ihtilal değil, istekler beyannamesi ele geçmeden, kendisi idamedilmiştir. Bu belge, bildiğimiz bir devlet kuruluşundadır. Içinde sadece, Islamiberaberliğin neden ihmal edildiği anlatılır ve kendilerinin devlete sadakatleri hikayeedilir.”(126)
Kadir Mısıroğlu (Yazar): “Şeyh Said’i isyana icbar ettiler. Gözdağı vermek için. Şartları öyle hazırladılar.Ama Şeyh Said Kürtçü değildir. Şeyh Said kurbandır. Aferin iyi yaptı diyemem,onun hareketiyle zulmün ceberruti gücü sabit oldu; başkaları isyan etmemektemazur oldu. Ama hesap yanlışı yaptı, bu kadar insanın öldürülmesine sebep oldu.Yalnız şarka, onu ezerek gözdağı vermek istediler.”(127)
Orhan Türkdoğan (Bilim Adamı):“Manisa’da Nakşibendi tarikatına mensup olan Giritli Mehmet ve arkadaşlarınıntekke ve tarikatlarının kapatılmasına tepki olan ayaklanmaları, 1925 yılınınŞubatında Nakşibendi tarikatının en yoğun olduğu Doğu bölgesinde patlak verenŞeyh Sait ayaklanması ile ortak noktalar taşır. Doğu ayaklanmasının baş yöneticisiolan Nakşibendi Şeyh Sait; dinin elden gittiği gerekçesi ile eyleme geçti.”(128)
Necip Fazıl Kısakürek (Yazar): “Şeyh Said’in Ingilizlerin adamı ve müstakil Kürtlük ideali peşinde olduğu şeni biryalandır. Öyle olsaydı ilk başarılarının ardından cenup [güney] istikametinde sınıradoğru sarkar, Irak Kürtleri ve Ingilizlerle irtibat kurar ve davasına, gerilerini veyardım kaynaklarını sağlamış olarak bellibaşlı bir çevre içinde girişirdi. Bu vaziyette,Türk hükümetinin dine karşı tavrı da, kendi devletinin nizamını kurmak varken onufazla alakalandırmamak gerekirdi. O, dini zedelenmeye doğru giden bir Türk gibihareket etti ve neticelerini hiç düşünmeden kendi öz hükümetini, Ankara’yıtoslamaya davrandı. Bu davranışın sakameti [yanlışlığı] yanında samimiyeti açıktırve Şeyh Said’e, Mahkeme’de verdiği cevaptan da anlaşılacağı gibi, Kürtlük gayretive Ingilizlerle irtibat zilleti isnat etmek vicdansızlıktır.. Bütün bu hadiselerin seyri degösterir ki, Şeyh Said dış ve yabancı desteklerle alakalı olmaksızın sırf kendi başınave sadece inancı uğrunda hareket etmektedir.”(129)  
Thomas Bois:“Piran’lı Şeyh Said’in 1925’teki isyanı, hoşnutsuzluğun ilk işareti olmuştur.Müslümanların fanatizmi olarak nitelendirilen bu isyan, Cumhuriyetin reformlarınıtehdit etmesi nedeniyle feodal kalıntıların ve halifeliğin Atatürk tarafından tamamenkaldırılmasına karşı düzenlenmiştir.”(130)

Arnold J.Toynbee:“Şeyh Said 13 Şubat’ta isyan bayrağını açmış ve birkaç hafta içinde ayaklanmayıgeniş bir bölgeye yaymıştı. Isyancıların programlarının başlıca maddeleri, MustafaKemal Paşa’nın laik hükümetinin kaldırdığı şeriatı geri getirmek ve Sultan Hamid’inoğullarından Selim Efendi’yi Sultan ve Halife ilan etmekti.”(131)

Lord Kinross:“Piran’da başlayan ve Doğu illerine yayılan isyanın elebaşısı Şeyh Sait adında Hınıslı bir aşiret başkanı idi. O bölgedeki Nakşibendi dervişlerinin de başı olan ŞeyhSaid, aşiretini, halifeliğin kaldırılmasına ve Kemalist hükümetin ‘kafirce’ siyasetinekarşı ayaklanmaya çağırdı. 13 Şubat 1925’te, birkaç haftalık sürekli birpropagandadan sonra ‘Allah’ın emriyle’ isyan ilan etti. Yeşil Müslüman sancağıaltındaki kuvvetleri, şeriatı geri getirmek amacıyla, bölgeye yayılarak hükümetbinalarını ele geçirdiler. Jandarmaları tutukladılar. Elazığ ve Diyarbakır şehirlerineyürüdüler. Lakin Halk Fırkası’nın aşırı kanadındakiler, aksi görüşü savunuyorlardı.Bu ayaklanma bir karşı ihtilal teşebbüsü olabilir, Doğu illerinden Türkiye’nin başkayerlerine sıçrayarak, rejimi devirmeyi hedef tutan bir hareket halini alabilirdi.. ŞeyhSait’le adamları, dağlık Doğu bölgelerinde ellerinde yeşil sancak, göğüslerininüzerinde Kur’an-ı Kerim; bankaları, evleri, dükkanları basıp yakarak ‘Hak yolunda’ilerliyorlardı. Türklerden, Tanrı adına teslim olmalarını istiyorlardı. Vaizler onlaracennette ödüller vaat ediyordu. Yerden ve havadan; Halife’nin kendilerindenfedakarlık istediğini, halifelik olmadan Müslümanlığın da olamayacağını bildirenbeyannameler dağıtılıyordu. Şeriat geri getirilmeli; okullarda dinsizlik öğreten,kadınları yarı çıplak gezdiren hükümetin başı ezilmeliydi. Şeyh Sait, Kürt istiklaliyerine din davası ile ortaya çıktığı için komşu kabilelerden kendine fazla taraftartoplayamamıştı. Bunlar bir Nakşibendi dervişinin ruhani başkanlığını kabuleyanaşmıyorlardı.. Şeyh Sait, dava sırasında sakin davrandı.. Din elden gittiği içinisyana kalktığını söyledi. Öteki Müslümanlara kılıç kaldırmakla günaha girdiğinikabul etmedi, onlar nasıl olsa imansızdılar. Đsyanı başarabilmiş olsa, medreseleritekrar açarak, şeriatı geri getirecek, Mecelle’yi [Osmanlı hukuku] yenidenuygulayacak; yalancının dilini, hırsızın elini kesecekti. Şeyh Sait sehpaya çıkarken,mahkeme başkanına gülümseyerek: ‘senden hoşlandım, ama kıyamet günündehesaplaşacağız’ dedi.”(132)

Bernard Lewis:“Ayaklanmayı, ‘Allahsız Cumhuriyeti’ devirmeyi ve Halife’yi geri getirmeyi isteyenderviş ve şeyhler yönetmişti. Bunun üzerine Mustafa Kemal, tekkelerini kapatarak,birliklerini dağıtarak ve toplantılarını, ayinlerini ve özel kıyafetlerini yasaklayarak,dervişlere karşı harekete geçti.”(133)

Paul Gentizon:“Şeyh Said, din adına ‘Cumhuriyetin imansız öncülerine’ karşı koydu.. Dervişler,şeyhler, hatta bazı hocalar, büyücüler, sihirbazlar, istihareciler bir nevi mâlikanesaydıkları bölgelerinde, Cumhuriyetin yenileştirme gerçeğine karşı koymakta yarargörüyorlardı. Bu bakımdan eski sarıklılar, Ankara’dan gelen en ilmi gerçeği bileyanlışlık ve dinsizlikle lekelemek için ellerinden geleni yapıyorlardı.”(134)